| Duello- PoRtaL & ForuM ™ 2009-2010 |
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

| Duello- PoRtaL & ForuM ™ 2009-2010 |


 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Giriş yapGiriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Dynamic Feed Control
Yükleniyor ...

 

 ORTAÇAĞ FELSEFESİ

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Admin
DueLLoYöneticisi

DueLLoYöneticisi
Admin


<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 928
<b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 06/07/90
<b>Yaşı</b> Yaşı : 33
<b>Nerden</b> Nerden : Antalya
<b>İş/Hobiler</b> İş/Hobiler : Webtasarım - Öğrenci
<b>Lakap</b> Lakap : Site sahibi
<b>Rep Puanı</b> Rep Puanı : 735008

ORTAÇAĞ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: ORTAÇAĞ FELSEFESİ   ORTAÇAĞ FELSEFESİ I_icon_minitimePtsi Eyl. 14, 2009 8:28 am




ORTAÇAĞ
FELSEFESİ
ORTAÇAĞ FELSEFESİ Ortcag



Klasik çağ
ile modern çağ arasında kalan tarihsel dönemde söz konusu olan
felsefe faaliyeti; düşünce tarihinde M.S. 1. ya da II. yüzyılla, XV.
yüzyıl arasında kalan tarihsel kesitin felsefesi.




Ortaçağ Felsefesi kendi içinde dört ayrı geleneği ihtiva eder:



1- Batı ya
da Avrupa’da gelişip, Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan
felsefesi,



2- Doğuda
İslam dünyasında zuhur etmiş ve Arap dilinde ifade edilmiş olan
İslam felsefesi,



3- Sadece
Hıristiyan ülkelerinde değil, fakat İslam dünyasının çok çeşitli
bölgelerinde Musevi düşünürler tarafından İbranice ifade edilmiş
olan Yahudi felsefesi ve



4-
Hıristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş
olan Bizans felsefesi.



Dört farklı
geleneğine, ve söz konusu geleneklerin kendi aralarında sergilediği
temel birtakım farklılıklara rağmen, Ortaçağ felsefesi bir bütün
meydana getirir.



Bunun üç
temel nedeni vardır. Her şeyden önce, gerek Hıristiyan felsefesi,
gerek İslam felsefesi ve gerekse Musevi ve Bizans felsefesi ortak
bir felsefi mirası paylaşır: Antik Yunan felsefesi. Buna göre, Grek
düşüncesi geç Antik­çağda, özellikle Yeni-Platonculuk eliyle Ortaçağ
felsefesine önemli bir etki yapmıştır. Ortaçağ felsefesinin kendi
içinde bir bütün oluşturmasının ikinci büyük nedeni, sözünü
ettiğimiz dört ayrı felsefe geleneğinin birbirleriyle yakın bir
ilişki içinde olmasıdır. Nitekim, Ortaçağda Musevi düşünürler,
okudukları İslam düşünürlerden, özellikle de Farabi ve İbni Sina’dan
yoğun bir biçimde etkilenmiş, aynı İslam felsefesi 12. yüzyıl
Rönesans’ı yoluyla Batı’ya kaynaklık, ya da en azından antik Yunan
felsefesinin aktarılmasına aracılık etmiştir. Nihayet, dört ayrı
gelenek de, vahye dayalı tek Tanrılı dinlerin hakim olduğu
kültürlerin bir parçası olmak durumundadır. Dini öğretiyle felsefi
spekülasyon, veya teoloji ile felsefe arasındaki ilişki bu
geleneklerin her birinde farklılık gösterse de, ele alınan felsefi
problemler hepsinde üç aşağı beş yukarı aynıdır.










DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ




1- İlkçağ
Yunan felsefesinin belli bir halkın, antik Yunan ya da Atina
halkının, modern felsefenin ise farklı uluslara mensup ayrı
bireylerin felsefesi olduğu yerde, Ortaçağ felsefesi, bireylerin ve
halkların karakteristik özelliklerinin üstünde olan dini bir
topluluğun, bir ümmetin, Hıristiyan ya da İslam toplumunun veya
Yahudi cemaatinin felsefesidir.



2- Antik
Yunan felsefesinin bütünüyle dünyevi bir felsefe olduğu, klasik
aklın en temel özelliğinin sekülarizm olduğu yerde, Ortaçağ
felsefesi kendisine öte dünyasal bir ilginin hakim olduğu bir
felsefedir. Başka bir deyişle, Yunan’da insanınORTAÇAĞ FELSEFESİ Ortcag1
temel probleminin bu dünyada mutluluğa erişmek oldu­ğu kabul
edilmiştir; Yunan’da, insanın bu problemi çözebilecek güce sahip
bulundu­ğuna ve kendi çabasıyla iyi ve mutlu bir hayata
ulaşabileceğine inanılmışken, Ortaçağda problemler, bu dünyadaki
hayattan ziyade, ahiret hayatıyla ilgili olan problem­lerdir. Aranan
mutluluk, bu dünyadaki mut­luluk değil, fakat ebedi bir saadettir.
Bundan dolayı, antik Yunan’da bağımsız bir felsefe disiplini olan
etik ve estetik yerini çok büyük ölçüde teolojiye bırakır.



3- Başka bir
deyişle, Ortaçağ düşünürleri önemli olan biricik şeyin insanın
doğaüstü varlık alanıyla, aşkın ve mutlak olarak yet­kin varlıkla
olan ilişkisi olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu da, doğal olarak
Ortaçağda felsefenin mahiyetini ve konu alanını baştan sona
değiştirmiştir. Buna göre, antik Yunanda doğa bilimiyle sosyal
bilimler hem kendi başlarına, ve hem de iyi ve mutlu bir yaşam amacı
için sağlam araçlar olarak değer taşımaktaydılar. Oysa özellikle
Hıristiyanlar için bunlar sadece yararsız değil, fakat bazen de
zararlı ve hatta tehlikeli disiplinler olup çık­mışlardır. Yine,
Yunanlı ahlâklılığı bir top­lumsal etik içinde ve mutluluk amacını
gözeterek ele alırken, Ortaçağda ahlâklılık dinin bir parçası haline
gelmiştir. Dolayısıyla, Yunan’da etik zaman zaman kozmolojik olarak,
zaman zaman da toplumsal bir zemin üzerinde temellendirilirken,
Ortaçağda etik teolojik bir düzlemde temellenir. Nitekim, bu dönemde
davranış ya da insani eylem, amacına göre değil, fakat Tanrı‘nın
emirlerine uygun düşmekliğine veya düşmemekliliğine göre
değerlendirilir. Tanrı, insan için yüce ve yüksek bir ideal
getirdiğinden, Ortaçağ insanı eksikliliğini, başarısızlığını. ve
hatta günahkarlığını her daim duyumsamak durumunda olan biridir.
İşte bu durumun bir sonucu olarak, Yunan düşüncesinin özü itibariyle
iyimser bir felsefe olduğu yerde, özellikle Hıristiyan Ortaçağ
felsefesi kötümserlik üzerine yükselen bir felsefedir.



4- Yine
Yunanlının temelde bir olan, birlik içinde bulunan bir evrende, yani
bir mikrokosmos olarak kendisinin bir parçası olduğu özde
anlaşılabilir olan makrokosmosta yaşadığı yerde, yaratıcısından ayrı
düşmüş bir varlık olarak Ortaçağ insanı kendisine yabancı bir
evrende yaşamak durumunda olmuştur. Bu insan için, bir tarafta
aşkın, yaratıcı Tanrı, diğer tarafta ise kendisini Tanrı’dan her
geçen gün biraz daha uzaklaştıracak, özüne yabancı bir varlık alanı
bulunmaktadır. Bundan dolayı, Ortaçağ felsefesi için problem, teorik
ya da bilimsel bir problem olmayıp, tümüyle pratik bir problemdir:
Yaratıcısına bozulmamış, maddenin kiriyle pislenmemiş olarak nasıl
dönülebileceği problemi.



5- Ortaçağ
felsefesi, İlkçağ felsefesinden öncelikle bir kopuşu gözler önüne
serer. Bununla birlikte, iki felsefe arasında, her şeye rağmen bir
sürekliliği ve çok önemli bir noktada da ortaklık vardır. Kopuş
temelde, İlkçağ felsefesinin, dini açıklama ya da mitolojiyi
reddedip, kendisini öne sürmek su­retiyle oluşan ve gelişen’ özerk
bir felsefe olduğu yerde, Ortaçağ felsefesinin özerkliğini yitirip,
tümüyle dine, dini dogmaya tabi olan bir felsefe olmasından
kaynaklanmaktadır. Süreklilik ise, Ortaçağ
ORTAÇAĞ FELSEFESİ Ortcag2felsefesinin
hem Doğuda ve hem de batıda kültürel ya da felsefi bir miras olarak
doğrudan doğruya İlkçağ felsefesine dayanmasından meydana gelir.
Nitekim, Ortaçağ felsefesi dine dayalı, din temelli bir felsefe olsa
bile, kavram ve kategorilerini, terminoloji sini kendi başına
yaratmış bir felsefe değildir. Ortaçağ felsefesi, ihtiyaç duyduğu
kavram ve kategoriler için, doğrudan doğruya Yunan felsefesine
yönelmiştir. Ortaçağ felsefesinin te­melinde bulunan felsefe
geleneği, Platon ve Plotinos’un, ve bu arada Aristoteles’in
felsefelerinden oluşur. Fakat iki felsefe arasındaki, onları
birlikte modern felsefeden bütünüyle farklılaştıran, sürekliliğin
temel unsuru, gerek İlkçağ ve gerekse Ortaçağ düşün­cesine damgasını
vuran, modern çağın mekanik dünya görüşünün kendisinin yerini
alacağı, teleolojik dünya görüşüdür.



6- Ortaçağ
felsefesi, teleolojik bir anlayışla, doğayı Tanrı tarafından bir
amaca göre yaratılmış ve düzenlenmiş statik bir sistem olarak
görmüştür. Açıklamadan niteliksel bir açıklamayı anlayan ve
nedensellikten büyük ölçüde ereksel nedenselliği anlayan Ortaçağ
düşünürlerine göre, maddi dünya, tanrısal gerçekliğin çok soluk bir
gölgesinden başka hiçbir şey değildir.



7- Ortaçağ
felsefesi, hemen her felsefe gibi, birtakım kabulleri olan bir
felsefe olmak durumundadır. Bu kabullerin en önemlisi ise, Ortaçağ
düşüncesine Platon felsefesinden intikal eden, en yüksek veya en
yüksekte olanın, en üstte bulunanın ontolojik olarak en gerçek,
aksiyolojik olarak da en değerli varlık olduğu kabulüdür.



8- Ortaçağ
felsefesi dini anlamlandırma ve temellendirme çabasında, ana
düşüncelerinde, problemlerinde ve bu problemlere getirdiği
çözümlerde, hemen her zaman Yunan felsefesine bağlı kalmıştır. Bu
felsefede yapılan iş, daha çok Antik Yunan’ın düşünce dünyasını
benimsemek ve Yunan felsefesinin temel kavramlarını işleyerek,
inancı temellendirmek olmuştur. Ama, Ortaçağ felsefesi benimsediği
ve kendisine göre biçimlendirdiği felsefeyi, genellikle olmuş
bitmiş, yetkin bir sistem olarak görmüştür. Buna göre, antik Yunan
felsefesinin dinamik bir yapı sergilediği yerde, Ortaçağ felsefesi
mutlak hakikatleri bulmuş olduğuna inanan statik bir felsefedir.



9- Yine,
Ortaçağ felsefesinin merkezinde Tanrı vardır. Başka bir deyişle,
Ortaçağ felsefesi teosantrik, ya da Tanrı merkezli bir felsefedir.
Nitekim, bu felsefenin temel konuları, Tanrı ve Tanrı’nın varoluşu
problemi, iman ya da otorite ve akıl ilişkisi, Tanrı-evren ilişkisi,
kötülük problemi ve tümeller problemiyle belirlenir. İlk bakışta,
Tanrı konusunun dışında kaldığı düşünülen temeller konusu bile,
tümellerin en azından XIV. yüz­yıla kadar Tanrı’nın zihninde
bulundukları veya Tanrı yaratısı ebedi ve bağımsız gerçeklikler
oldukları öne sürüldüğü için, Tanrı konusuyla yakından ilişkili
olmak durumundadır.



10- Ortaçağ
felsefesinde, felsefe inanca, inançta vahye tabi olmak durumundadır.
Bundan dolayı, Ortaçağ kültüründe çok önemli bir rol oynayan din,
felsefe ve rasyonel bir hayat görüşü üzerinde de çok temelli bir
etki yapmıştır. Örneğin, Skolastik felsefede, vahyin temel ya da en
azından aklın vazgeçilmez bir yardımcısı olduğuna inanılmıştır.
Skolastik dönemin filozofları, akıl ile iman arasında bir ayırım
yapmış ve zaman zaman da felsefenin göreli bağımsızlık ya da
özerkliğini vurgulamış olmakla birlikte, Ortaçağın dünya görüşünde,
bilimde ve felsefede, bir çözüme kavuşturulacak problemlerin çözümü
de dahil olmak üzere hemen her şey teoloji tarafından
belirlenmiştir.



11- Yine
Ortaçağ felsefesi söz konusu olduğunda, belli bir gelenek, ve vahye
dayanan bir din çerçevesinde oluşan otoriteye duyulan saygı esastır.
Bu dönemde felsefenin mahiyeti, kapsamı ve sınırları dini çerçeve ve
ruhani otorite tarafından belirlenir ve hiçbir şekilde
değiştirilemez. Ortaçağ felsefesi, otoriteye duyulan inancı temele
aldığı için de, doğal olarak eleştiriye ve şüpheciliğe kesinlikle
kapalı olan bir felsefedir.



12- Ortaçağ
felsefesi, bütünüyle realist bir çizgi boyunca gelişmiştir. Yani,
Ortaçağ düşünürleri, Skolastiğin gerileme döneminde çok etkili olan
Ockhamlı William bir kıyıya bırakılacak olursa, tümeller konusunda
benimsedikleri realist tavırdan başka, zihinden bağımsız bir
gerçekliğin var olduğundan hiçbir zaman kuşku duymamışlardır. Başka
bir deyişle, Ortaçağ düşünürleri, ontolojik realizm bağlamında
gerçekliğin zihinden bağımsız olduğunu öne sürmüşlerdir.
ORTAÇAĞ FELSEFESİ GeulincxBununla
birlikte, Ortaçağ düşüncesinde, zihinden bağımsız bu gerçeklik,
gerçekten ve mutlak olarak var olanın ezeli ebet ve değişmez Tanrı
olması anlamında, tinsel bir yapıdadır. Buna göre, realizmi
tamamlayan yaklaşım, aynen Platon ve Plotinos’ta olduğu gibi,
spiritüalizmdir.



13- Ortaçağ
felsefesi varlığın bilgi konusundan, ya da ontolojinin
epistemolojiden önce geldiği bir felsefedir. Buna göre, Ortaçağ
felsefesi, özneden hareket eden, bilimin gelişimine koşut olarak
önce bilgi konusunu ele alan, ve varlığı bilimin taleplerine göre
sınıflayan ya da yorumlayan modern felse­fenin tersine, önce
zihinden bağımsız bir gerçekliğin varoluşunu teslim edip, bu
gerçekliğin bilgisine nasıl ulaşılabileceği konusunu daha sonra ele
alır.



14- Yine,
aynı ontolojik bağlamda, Ortaçağ felsefesi, özellikle varlığı
bilinen maddi varlık alanı ve bilen özne, madde ve zihin olarak
ikiyi ayıran modern felsefenin düalizminin tersine, baştan sona
birci olan bir felsefedir. Bu, hem ezeli-ebedi, mutlak, değişmez ve
yetkin bir varlık olarak Tanrı’nın, gelip geçici maddi varlık
alanıyla kıyaslandığında, biricik gerçek varlık olması; hem modern
dönemde ikiye bölünen insanın, her ne kadar madde-form, beden-ruh
analizine tabi tutulabilse de, birlikli, bütünlüklü ve ahenkli bir
töz olması; ve hem de geliştirilen öğretiler bağlamında, resmi
görüşe uygun olmayan hiçbir öğretiye izin verilmemesi anlamında,
böyledir.



15-
Ortaçağın metafizik anlayışı, varolan her şeyin nedeni ya da kaynağı
olan aşkın bir gerçekliğe ilişkin araştırma, varolanları varlık
kaynağı olan Tanrı’yla ilişkisi içinde ele alma anlamında teoloji
olarak metafizikten meydana gelir. Ortaçağda gelişen metafizik,
ayrı, değişmez ve ezeli-ebedi bir varlığa ilişkin araştırmadır.
İstisnasız tüm Ortaçağ filozofları, sistemlerinde Tanrı’dan yola
çıkar ve önce Tanrı’nın varoluşunu kanıtlayarak, varlığı
yaratan-yaratılmış olan ilişkisi çerçevesinde ele alır. Buna en iyi
örnek, ünlü “beş yol”uyla, Aquinalı Aziz Thomas’tır. O, Tanrı’nın
varoluşunu beş ayrı kanıtla ispat ettikten sonra, yaratıcı ve
doğa­üstü bir Tanrı dışındaki varlıkları ya da yaratılanları
Aristotelesçi bir kavramsal çerçeveyle açıklama çabası vermiştir.
Aynı şey, İslam dünyası filozofları için de geçerlidir, şu farkla ki
Farabi, İbn Sina ve İbni Rüşd’de, Aristotelesçi bir kavramsal
çerçe­ve, Plotinos’tan gelen bir südür ya da türüm öğretisiyle
tamamlanmıştır. Ortaçağ düşüncesinin teoloji olarak metafizik
anlayışının temelinde ise, varlığın ancak ve ancak varlı­ğın kaynağı
olan yaratıcı Tanrı aracılığıyla açıklanabileceğini ve Tanrı’nın
varlığının akıl yoluyla kavranabileceğini dile getiren iki kabul
bulunur.



16- Ortaçağ
felsefesindeki söz konusu teoloji olarak metafizik anlayışı, doğal
olarak hemen her Ortaçağ düşünüründe bir örneğine rastladığımız
değere dayalı bir varlık hiyerarşisine yol açmıştır. Böyle bir
varlık hiyerarşisi, varlıkları hiyerarşideki yerlerine göre sınıflar
ve onlara varlık ve belli bir değer yükler.



17- Ortaçağ
felsefesinin en belirleyici yönlerinden biri, de hiç kuşku yok ki,
onun yöntemidir. Buna göre, Ortaçağ düşünürleri, Tanrı sözü olan
kutsal kitaba dayanan imanı sistematik bir biçimde ifade etmek,
savun­mak ve geliştirmek için, daha çok şerhe, kutsal metinleri
yorumlama metoduna ve mantıksal/dilsel analize yönelmişlerdir.
Ortaçağ düşünürleri bu bağlamda, öncelikle Yunanlıların bilimsel ve
felsefi terminolojilerini kullanmışlar ve daha sonra da, Yunan
mantığını bir bütün olarak almışlardır. Şu halde, Ortaçağ
filozofları, imanı sistemleştirme ve temellendirme çabalarında aklı
ve mantığın tümdengelimsel tekniklerini kullanmışlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://duello.goalsoccer.net
FatihSultan
DueLLoÜyesi

DueLLoÜyesi
FatihSultan


<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 65
<b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 09/04/89
<b>Yaşı</b> Yaşı : 35
<b>Nerden</b> Nerden : iStaNbuL
<b>İş/Hobiler</b> İş/Hobiler : Grafik/Photoshop
<b>Rep Puanı</b> Rep Puanı : 10112

ORTAÇAĞ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: Geri: ORTAÇAĞ FELSEFESİ   ORTAÇAĞ FELSEFESİ I_icon_minitimeÇarş. Eyl. 16, 2009 12:08 am

Tşkrlr Pylşm Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
KraL
DueLLoÜyesi

DueLLoÜyesi
KraL


<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 592
<b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 02/10/87
<b>Yaşı</b> Yaşı : 36
<b>Nerden</b> Nerden : GünGöreN
<b>İş/Hobiler</b> İş/Hobiler : Web Tasarım
<b>Lakap</b> Lakap : ByJustin
<b>Rep Puanı</b> Rep Puanı : 605572

ORTAÇAĞ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: Geri: ORTAÇAĞ FELSEFESİ   ORTAÇAĞ FELSEFESİ I_icon_minitimeÇarş. Eyl. 16, 2009 5:29 am

saoL AdmiN .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ORTAÇAĞ FELSEFESİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| Duello- PoRtaL & ForuM ™ 2009-2010 |  ::    Duello Kültür :: Edebiyat/Felsefe/Şiirler :: FELSEFE-
Buraya geçin: