EDEBİ SANATLAR
EDEBİ SANATLAR
Sözü etkili hale getirmek için değişik anlam çağrışımları ya da ses
benzerlikleri kullanılır. Şair ne kadar ince bir anlam, ne kadar hoş
bir ses bulursa, şiiri o denli güçlü olur. İşte şiirde, az da olsa
düzyazıda, bu tür söz hünerleri edebi sanatları oluşturur.
Şimdi bu sanatların önemlilerini görelim.
BENZETME (TEŞBİH)
Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki kavram ya da varlıktan birinin
diğerine benzetilmesiyle yapılan sanattır. Sadece şiirde değil
düzyazıda hatta konuşma dilinde bile çok kullanılır.
Bir benzetmede dört unsur bulunur: Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı.
Arslan
Kendisine
Benzetilen
gibi
Benzetme
Edatı
güçlü
Benzetme
Yönü
askerler
Benzeyen
cepheden cepheye koşuyorlar.
Yukarıda benzetmenin unsurlarının nasıl sıralandığı görülüyor.
Elbette her benzetmede bu unsurların tümü bulunmaz. Eğer sadece
benzeyen ve kendisine benzetilen kullanılırsa, benzetmeye “teşbih-i
beliğ” (en güzel benzetme) denir.
Zeytin
Kendisine
Benzetilen
gözlüm sana meylim nedendir.
Benzeyen
dizesinde “göz”, “zeytin”e benzetilmiş ancak benzetme yönü ve benzetme edatı kullanılmamış.
Eğer kendisine benzetilen ya da benzeyenden biri eksik olursa, istiare sanatları ortaya çıkar. Bunu iki grupta inceleyelim.
1. Açık İstiare
Benzetme unsurlarından sadece kendisine benzetilenle yapılır.
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi
dizesindeki “arslan” sözcüğünün askerleri ifade ettiği bellidir. Eğer
biz benzetmenin bütün unsurlarını söylersek, yani “arslanlar” yerine
“arslan gibi güçlü askerler” dersek ilk örnekte gösterdiğimiz gibi
“arslanlar” sözünün kendisine benzetilen olduğunu görebiliriz.
2. Kapalı İstiare
Benzetme unsurlarından benzeyen ve benzetme yönüyle yapılır.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda
dizelerinin ikincisinde altı çizili sözlerde kapalı istiare vardır.
Çünkü alnın yanması, gözlerin sönmesi bir benzetmenin olduğunu
hissettiriyor. Yanmak ateşe ait bir özelliktir; sönmek de öyle. Buna
göre biz benzetmenin unsurlarını açık olarak yazsak
"Ateş
Kendisine
Benzetilen
gibi
Benzetme
Edatı
yanan
Benzetme
Yönü
alnım
Benzeyen
Görüldüğü gibi şiirde kendisine benzetilen ve benzetme edatı yoktur.
Sadece benzeyen ve benzetme yönü vardır. Öyleyse sanat, kapalı istiaredir.
3. Temsili İstiare
Kendisine benzetilen ve benzetme yönüyle yapılan benzetmelerdir.
Bunlarda benzeyenin anlatılmak istenen birçok özelliği kendisine
benzetilenin özelliği olarak sıralanır.
Hani bir gün seninle Topkapı’dan
Geliyorduk yol üstü bir meydan
Bir çınar gördük enli, boylu, vakur
Bir çınar hiç eğilmemiş mağrur
Koca bir gövde belki altı asır
Belki ondan da fazla, dalgın, ağır
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş
Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş
.......
Yukarıdaki dizelerde Osmanlı, bir çınara benzetilmiş ancak Osmanlı hiç söylenmemiş, çınarın özellikleriyle hissettirilmiştir.
MECAZ-I MÜRSEL
Bir sözü, benzetme amacı gütmeden, başka bir söz yerine kullanma
sanatıdır. Genellikle bütünün, bir parçası söylenerek tümü
çağrıştırılır. Örneğin;
“Bu söze bütün sınıf güldü.” cümlesinde “sınıf” sözü “sınıftaki öğrenciler” anlamındadır. Benzetme amacı yok, çağrıştırma var.
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun
dizelerinde “dudak” ve “göz” sözcükleri aslında kişiyi ifade eder.
KİŞİLEŞTİRME (TEŞHİS)
İnsan dışındaki varlıklara insana özgü, insanın yapabileceği davranışları yaptırma sanatıdır.
Akisler silinir bir bir denizden
Gece eşya uyur ve ruh uyanır
dizelerinde insana ait olan “uyumak”, “uyanmak” eylemlerini “gece” yapmıştır.
Ay, suda bestelerken en güzel şarkısını
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı
dizelerinde de “ay” ve “kürekler” teşhis edilmiştir.
İNTAK
İnsan dışındaki varlıkları konuşturma sanatıdır.
Sabahleyin kozasından bakan gelincikler
Sorar bu dünyaya:
- Ne istersin?
Kanatlanıp uçalım mı?
Çiçek olup açalım mı?
Bu şiirde gelincik konuşturulduğu için intak yapılmıştır.
İntak sanatının olduğu her yerde teşhis doğal olarak vardır.
KİNAYE
Bir sözün gerçek anlamını söyleyip mecaz anlamını çağrıştırma
sanatıdır. Bu sanatta sözün gerçek anlamı da söylenmiş olabilir. Ancak
asıl kastedilen, geçerli olan mecaz anlamdır.
Bulmadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken
dizelerinde son dizede kinaye yapılmıştır. Çünkü; gerçekten gülün
olduğu yerde, mutlaka dikenler de vardır. Ancak burada asıl söylenmek
istenen “nerde iyilik olsa çevresinde mutlaka kötülük de olur”
anlamıdır. Yani dizede söylenen gerçek anlamın ardında bir mecaz anlam
vardır. Buna kinaye denir.
TEZAT
Anlamca birbirlerine karşıt olan durumların fikirlerin bir arada kullanılması sanatıdır.
Seni her zaman düşündüm
Biliyorum güzelsin
Ama ne tanıdım
Ne gördüm
Bu şiirde hem “biliyorum” denmesi, hem de “ne tanıdım ne gördüm” denmesi tezat oluşturmuştur.
TELMİH
Söz arasında bir olayı, bir atasözünü, bir fıkrayı hatırlatma
sanatıdır. Hatırlatılmak istenen şey hakkında ipucu olabilecek bazı
özellikler verilir.
Şeb-i yeldada uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler
Bu dizelerde geçen “Leyla” ve “Mecnun” sözleri aynı adlı hikayeyi çağrıştırıyor. Dolayısıyla telmih yapılmıştır.
HÜSN-İ TÂLİL
Bir olgunun gerçek nedeni bilindiği halde onu başka bir nedenden
oluyormuş gibi gösterme sanatıdır. Sanatçı gerçek sebebi inkar ederek
yerine heyecanına uygun bir neden gösterir.
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
dizelerine baktığımızda şair, çoban çeşmesi adını verdiği derenin
akışının nedenini “ateşten kızaran bir gülü aramak” olarak söylemiştir.
Oysa derenin akmasıyla gül araması arasında gerçekte bir ilgi yoktur.
Bu nedeni şair kendisi kurmuştur.
TECAHÜL-İ ARİF
Bilinen bir şeyi, bir anlam inceliği oluşturmak için bilmiyor görünme sanatıdır.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bir çizgili yüz
dizelerini incelediğimizde, şairin, şakaklarındaki beyazlıkların,
saçları olduğunu bildiği halde bilmezden geldiğini görüyoruz. İkinci
dizede de kendi yüzünü tanıdığı halde “benim mi” diye sormuş ve
bilmezden gelmiş.
Bunu hüsn-i tâlille karıştırmayalım. Hüsn-i tâlilde şair bilmezden
gelmez, kesinlikle başka bir nedene bağlar. Örneğin yukarıdaki dizeyi
“Şakaklarıma kar yağdığı için saçlarım beyaz” şeklinde söyleseydik,
gerçek dışı bir nedene bağladığımızdan hüsn-i tâlil yapmış olacaktık.
LEFFÜ NEŞR
Birinci dizede söylenen sözlerle ilgili olarak ikinci dizede bazı sözlerin bir sıra gözetilerek anlatılmasıdır.
Gönlümde ateştin gözümde yaştın
Ne diye tutuştun ne diye taştın
dizelerine baktığımızda birinci dizedeki “ateş” ve “yaş” sözcüklerinin
anlamıyla ilgili olarak ikinci dizede “tutuştun” ve “taştın” sözcükleri
verilmiş, ilgili sözcüklerin alt alta geldiğini görüyoruz.
CİNAS
Şiirde yazılışları aynı, anlamları farklı sözlerin bir arada kullanılmasıyla oluşan sanattır. Cinaslı kafiyede bunu görmüştük.
Söylerken o sözleri kızardı
Hem hazzeder ah hem kızardı
dizelerindeki altı çizili sözcüklere baktığımızda birinci dizedeki
“kızardı” sözünün rengin kızarması, ikinci dizedekinin ise sinirlenmek
anlamında olduğunu görüyoruz. Yazılışları aynı anlamları farklı bu
sözler cinas oluşturmuştur.
TEVRİYE
Birkaç anlamı olan bir kelimenin, iki ya da daha fazla anlama gelecek
şekilde kullanılması sanatıdır. Bu anlamların tümü de gerçektir. Bu
yönüyle kinayeden ayrılır; çünkü kinayede mecaz anlam çağrıştırılır.
Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar
dizelerindeki “ulusun” sözü hem yücesin, asilsin anlamına gelmiş, hem
de “bir köpek gibi ses çıkarsın” anlamında kullanılmış. Bu anlamların
ikisi de gerçektir.
TARİZ
Bir kişiyi, olayı ya da durumu alaylı yoldan, iğneleyici bir dille eleştirme sanatıdır.
Yiyin efendiler yiyin bu han-ı yağma sizin
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin
dizelerinde devlet malını yiyip bitirenlerin eleştirildiği görülüyor; dolayısıyla tariz yapılmıştır.
MÜBALAĞA (ABARTMA)
Bir durumu olduğundan çok büyük ya da çok küçük gösterme sanatıdır.
Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarken
Bir uzak yıldıza benzerdi güneş sen varken
dizelerinde şair, sevgilisinin yüzünün parlaklığının güneşten daha çok
olduğunu söyleyerek hatta “güneşi uzak bir yıldız” olarak görerek,
durumu abartmıştır.
TEKRİR
Anlamı kuvvetlendirmek için bir veya birkaç kelimenin dizelerde tekrarlanmasıdır.
Sanki siyah, simsiyah teller içinde
Sanki simsiyah kovuklarda yaşadık biz
Sanki hiç görmedik birbirimizi
Sanki hiç tanışmadık
Dizelerde altı çizili sözcük tekrir sanatını oluşturmuştur.
TENASÜP
Aralarında anlam ilgisi bulunan sözleri bir sıra gözetmeksizin bir arada kullanma sanatıdır.
Gün bitti ağaçta neşe söndü
Yaprak ateş oldu kuş da yakut
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvane döndü
dizelerinde ağaç, yaprak, kuş, havuz gibi bahçede bulunan şeyler sıralanmıştır.
SECİ
Düzyazıda kafiyeli sözcüklerin kullanılması sanatıdır.
İlahi! Bekaa isteyen candan vücud afetlerini sen def et! Dirlik uman
gönülden varlık hicabını sen ref et! Can sırrın isteyene şer yolunu
tarik et! Yokluk yoluna gidene tevfikini refik et!
Bu yazıda altı çizili sözler birbiriyle kafiyelidir. Düzyazıda kafiye kullanılması ise seci sanatı oluşturur.
ALLİTERASYON
Şiirde aynı sesin fazla kullanılmasından kaynaklanan ses sanatıdır.
Eylülde melûl oldu gönül soldu da lale
Bir kaküle meyletti gönül geldi bu hale
Bu dizelerde “l” sesinin çok kullanıldığı görülüyor. Öyleyse burada bu sesle alliterasyon yapılmıştır.
NİDA
Seslenme sanatıdır. Şiirde “ey” gibi ünlemlerle ifade edilir. Ancak ünlem bildiren sözcük olmadan da nida sanatı yapılabilir.
Ey bu toprakları için toprağa düşmüş asker
dizesinde altı çizili sözle nida sanatı yapılmıştır.